26 Mart 2016 Cumartesi

OKGT yeniden...23 Mart Yalıncak Gözlemi

Herkese merhaba,

ODTÜ Kuş Gözlem Topluluğu döndü! Geçen iki koca yılın ardından ilk yayınımızla blog sayfamız da artık aktif! Yarım kalan çok iş ve yazılacak çok yayın var. Bir kere daha topluluğumuzun tüm etkinlikleriyle, kuş gözlem ve kuşlarla ilgili yayınları bu blogtan takip edebileceksiniz. Yeni editörlerimiz ve yazarlarımızla hem de =) Lafı sündürmeden hemen yayını yazmaya başlamak istiyorum. Şu anda okuyor olduğunuz 2016 yılının ilk blog yayını 23 Mart günü yaptığımız Yalıncak gözlemi ile ilgili. Herkese iyi okumalar =)

Öncelikle tekrardan toplulukla birlikte olmak harika! Yıllar sonra yapılan ilk tanışma toplantısı ve onlarca güzel plan...Üstüne de hevesli ve yeni üyeler. Yıllar sonra ilk defa topluluk hak ettiği yere gelecek bu sene. Harika bir yıl bizi bekliyor! Yaptığımız planlardan birisi olan ve zaten başlattığımız yüksek çözünürlüklü ODTÜ gözlemlerinin bir parçası olarak 23 Mart sabahı yaptığımız gözlemden bahsedeceğim bu yayında. Bu yüksek çözünürlüklü (zaman bazında) gözlemler Ankara şehir merkezindeki yegane tek parça yeşil alan olan ve doğal hayat için adeta barınak haline gelmiş kampüs arazimizi yılın hangi zamanları hangi kuşların ziyaret ettiğini tespit etmeyi ve belgelemeyi amaçlıyor.

23 Mart gözlemimiz sabah 08:00'de A4 kapısından girmemizle başladı. Gözleme katılan gözlemcilerimiz ise ben, Fikriye Kepenek ve Umut Tank'tı. Son zamanlarda topluluğumuzdaki en hevesli üyelerden birisi olan Umut Tank'tan bugün size biraz söz edeceğim =) zira ileride önemli bir karakter olacak kendisi. 3 saat ve 30 dakika süren gözlemimizin tam rotasının uydu görüntüsü üzerinde işaretlenmiş halini aşağıdaki resimde görebilirsiniz. Yalıncak köyünü ve göleti kapsayan rotamızın uzunluğu tam 8km.


Gözlem patikamız



Gözlemin hemen başında A4 kapısından içeri girer girmez her iki yanımızdan şiddetle öten baştankaralar karşıladı bizi. Her yerden ayrı bir kuş sesi! Bahar gelmiş ve doğa canlanmış diye düşünmüş olsa gerek o sırada yanımda koşuşturan kız arkadaşım Fikriye. Ben ise o kuşların derdinin ne olduğunu çok iyi biliyorum. O naif haliyle Fikriye'nin düşündüğü güzel şeyler ve aslında kuşların düşündüğü çok daha da güzel şeylerle ilgili harika bir karikatür çıktı ertesi gün karşıma. İşte o karikatür.  


Kuşların esas derdi =)


Evet baharın gelmesiyle olan şey bu arkadaşlar...Kuşların şarkı söylemesinin tek sebebi bu olmasa da bir daha baharda şarkı söyleyen bir kuş duyduğunuzda aklınıza bu karikatür gelmeli =D Kuşlar partner etkileme derdindeyken biz de çok vakit kaybetmeden hemen yüzme havuzuna gitme derdindeydik zira gecikmiştik ve Umut bizi orada bekliyordu...Boynunda kamerası, dalgalı uzun saçları ve meraklı bir hava yaratan gözlükleriyle. Hani hep sınıfta sürekli soru soran ve arkadaki çocuklar tüftüf yapıp birbirlerine tükürükle ıslanmış kağıtlar atarken en ön sırada dersi gözleri ardına kadar açık bir şekilde dinleyen bir çocuk olur ya hep =) Umut o çocuk işte. İnanılmaz bir hevesle tanışma toplantımızdan bu yana hep odaklı ve tam odaklı. Hazırlık öğrencisi hali onunki. Yapacak iş arıyor ama farkında olmadığı bir hevesi var. Babası bir avcı. Kuşları az çok tanıyor. Artık avla alakası yok. Umut artık kuşları korumaya yardımcı olacak. Havuzdan Umut'u da aldıktan sonra halı sahaların yanından Yalıncak koşu parkuruna girdik. Hava soğuk ve rüzgarlı olsa da kuşlar bizi üzmeyip kendilerini gösteriyorlardı. Her yerde karşımıza çıkan çıvgınlardan, kızılgerdanlardan ve büyük baştankaralardan birer tanesinin fotoğrafı aşağıda. Fotoğraflarımız Umut'tan.



 Çıvgın




 Kızılgerdan




Büyük baştankara




Yolumuz uzun olduğu için hızlı yürüsek de yeşil ağaçkakanı görüp fotoğrafladığımız ve adına ökse ardıcı vadisi koyduğumuz yere uğramadan duramadık. Kış ziyaretçimiz olan yeşil ağaçkakandan eser yoktu. Önümüzdeki gözlemlerde onu takip ediyor olacak olsak da gitmiş olduğu gerçeğiyle yüzleşsek iyi olur. Yine de ODTÜ'nün Hacettepe'den daha iyi olduğunun bir kanıtı olarak kayıtlarımızda yerini aldı =) Merve Yıldızbaş arkadaşıma da selam göndermek istiyorum bu vesileyle. Yolumuza devam ederken havanın biraz ısınmasıyla birlikte gözümüzü yukarı diktik. Sıcak hava akımlarını kullanarak yükselen yırtıcı kuşları görmeyi istiyorduk. Umut ise fotoğraflarını çekmeyi istiyordu =) "Ne yani görüyorsunuz ve bitiyor mu? Fotoğraf çekmiyor musunuz?" demişti bir keresinde bana kuş gözlemle ilgili. Okulumuz arazisinde üreyen en büyük yırtıcı kuş olan ve kanat açıklığı yetişkin bir insan boyuna yaklaşan kızıl şahini görüp fotoğrafını çektiğinde mutluydu o yüzden. İşte kızıl şahin fotoğrafı.



Kızıl şahin




Yolumuza devam ettik ve çamurlara bata çıka da olsa Yalıncak köyüne ulaştık. Yaklaşık 20 gün sonra yemyeşil uzun otları, mükemmel gün batımları ve köyün kalıntısı olan duvarların üstlerinin otlarla kaplanmasıyla Yüzüklerin Efendisi filmlerinden tanıdığımız Frodo Baggins'in memleketi olan Shire kasabasına benzeyecek olan o güzel köy. Nisan ayında bir kere görenin fonda görünün gri dumandan battaniyenin altındaki çirkin şehre bir daha geri dönmek istemediği yer. O köyün fotoğraflarını koymayacağım. Çünkü hiçbir fotoğrafta güzel çıkmıyor. Çok güzel olup fotoğraflarda hep soluk çıkan bir insan gibi o köy. Herkesin kendi gözleriyle görüp tecrübe etmesi lazım. Merak edenler için ise iyi bir haberim var =) Bahar boyunca oraya sık sık gideceğiz. Her yerinden suların fışkırdığı ve havanın şehir gibi kokmadığı o köyü ve köyü çevreleyen araziyi hepiniz görmelisiniz. Şimdilik orada karşılaştığımız kuş türlerinden birisi olan ve bu ayın en güzel kuşlarından olan taşkuşunun fotoğrafıyla yetinin. Capcanlı bahar tüylerini bürünmüş olan bu birey bir erkek. Fotoğraf Umut'tan.



Taşkuşu




Dönüş yolunda saat çok geç olmuş olsa da gölete uğrama fırsatı bulduk. Her zaman olduğu gibi okulumuzun ASELSAN'a peşkeş çektiği göletimizde farklı silahlar test ediliyordu. Bu seferki test torpido testiydi. Görünce yine kan beynime sıçradı. Koca ülkede yer kalmamış gibi gelip bizim okulumuzun ormanının ortasında yegane su parçası olan gölette torpido atıyor adamlar! Bilin bakalım su kuşu görebildik mi? Tabi ki hayır. Son su kuşumuz olan küçük batağanında dalarken kafasına torpido falan isabet etmiş olsa gerek o da yoktu. Atılan toplar ve torpidolar sağ olsun gölde kuş kalmamıştı. Fakat bu sene yaptığımız gözlemler ve aldığımız kayıtlar gölet için hala umut olduğunu gösteriyor. Sudan kafasını çıkartıp bize merakla bakan ve benim yarım yamalak sürüngen bilgimle çizgili kaplumbağa olarak tanımladığımı bu güzel kaplumbağa bunun kanıtı. Belki de yurtta ona bakamayan birisi onu oraya bıraktı ama o halinden çok mutlu gibi. En azından torpido atılan yerin uzağında ve güvende. Fotoğraf yine Umut'tan.



Meraklı su kaplumbağamız



Tam o sırada yamaçlarda keklik görmeyi beklerken karşımızda bir çift kınalı keklik belirdi. İlk defa bu kadar yakından görme fırsatımız olmuştu. Yaklaşık 10m mesafedelerdi ve çok çekingen değillerdi. Ağır adımlarla uzaklaşırlarken bol bol fotoğraflarını çekti Umut. İşte o fotoğraflardan bir tanesi. 



Kınalı keklik




Keklikleri gördükten 15-20 adım sonra ise bir cinayet mahallinin tam ortasında bulduk kendimizi: 1 metrekarelik bir alana dağılmış yolunmuş keklik tüyleri. Belli ki daha yeni öldürülmüş ve belli ki bir yırtıcı tarafından. O yırtıcının ne olduğunu bilemesek de insan olmadığını düşünüyorum. Belki bölgede üreyen çakırkuşlarından birisi belki de bir şahin. Bu fırsattan istifade tüy koleksiyonumuz için birer tane tüy aldıktan sonra olay yerinin bir fotoğrafını çekip oradan ayrıldık. İşte olay yerinin fotoğrafı.



Kınalı keklik tüyleri


Bu olayı sindirmiştik ki bu seferde göletin yanındaki tepelerden bir kuş süzüldü. Yapayalnız bir leylekti o kuş. Normalde sürülür halinde görmeye alıştığımız leyleği tek görünce şaşırdık. O yalnız bir şekilde süzülerek yoluna devam etmeden önce birkaç poz verdi Umut'a. 



Yalnız leylek



Böylece gözlemimiz sona erdi. Bu gözlemimizde tanıklık etme fırsatı bulduğumuz çok güzel bir şey daha oldu ve o da doğanın ve içindekilerin ne kadar dayanıklı olduğuydu. Yalıncak köyü civarından dikenli bir çalının içinde bulduğumuz ve ak mukallit isimli bir yaz göçmeni bir kuşa ait olan bir yuva ve gölet kenarındaki bir söğüt ağacında sallanan çulhakuşu yuvası bunun en güzel kanıtıydı. İnşa edildiklerinden bu yana belki de 10-11 ay geçmiş. Fakat hala oradalar ve çok iyi durumdalar. Bir avuç içinden küçük olan ak mukallit yuvası ve altı hafif parçalanmış olsa da ağaca hala asılı duran çulhakuşu yuvasının fotoğrafları aşağıda. 


 Ak mukallit yuvası




Çulhakuşu yuvası



Bu yuvalar neredeyse 1 yıldır rüzgarda, güneşte, yağmurda, karda, fırtınada ve aklınıza gelecek her koşulda 7/24 oradaydılar. Tüm her şeye dayanmışlardı. Bu yuvaların verdiği mesaj açıktı: doğa çok güçlü ve dayanıklı! Yüzlerce yıldır insanoğlu olarak yaptığımız her şeye rağmen doğa hala ayakta ve direniyor ve bizim ona ayırdığımız hemen her boşlukta yeşeriyor. Yeter ki doğaya bir boşluk yaratalım. Eş zamanlı olarak çocukluğumdan bir anı geldi aklıma. Mahallenin toprak olan yollarından birine uyduruk bir asfalt atmışlardı dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel oradan geçecek diye. 1 ay sonra o asfaltın her yerinden çimler çıkmıştı. Aynı o çimlerin asfaltı kırıp yüzeye çıkıp yeşermesi gibi doğa her zaman her boşlukta yeşerir, her şeye dayanır ve hatta kendine ait olanı tekrar bizden alır. Bu iki küçük yuva bana bunları hatırlattı işte. 


Evet iki koca yıldan sonra yazdığım ilk blog yayınının sonuna geldim. Toplamda 30 kuş türü gördüğümüz gözlemdeki tür listemiz için http://ebird.org/ebird/view/checklist?subID=S28501894 adresine bakabilirsiniz. Dil seçeneğini Türkçe yapabilirsiniz. Umarım okurken keyif almışsınızdır. Bundan sonra yayınları yalnız yazıyor olmayacağım. 03.04.2016 sabahı tanışma gözlememizde görüşmek üzere. Herkese bol kuşlu günler =) 

Kaan